Vadili’de babasının köy bakkalında ticarete başlayan ilgisi, onu ülkenin en önemli iş adamlarından biri ve şahıslar listesinde yıllardır üst üste en fazla vergi veren kişisi noktasına getirdi…
1982’de 20 yaşında bir tekstil fabrikasında başladığı çalışma hayatında basamakları teker teker çıktı. Kumaş taşıdı, kumaş tanıdı, biçki makinesini öğrendi, pazarlama yaptı, piyasayı tanıdı… Ardından da kendi işini kurdu.
30 yıl önce “iş hayatındaki en büyük destekçisi” olarak da tanımladığı eşi Emine Topal ile başladıkları mağazacılık işini geliştirerek, bugün ülkenin perakende sektöründeki en önemi isimleri oldular.
2020 yılana ilişkin açıklanan şahıslar listesinde, 9 milyon 606 bin 430 TL vergi matrahı ve 3 milyon 38 bin 962 TL vergi ödemesi ile Tahir Topal, önceki yıllarda olduğu gibi yine birinci sırada yer aldı.
Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtlayan Tahir Topal, “ilk okulum” dediği babasının bakkal dükkanından, tekstil fabrikasında çalışma hayatına, eşi Emine Topal ile açtıkları ilk mağazadan bugün geldikleri noktaya kadar hayatının dönüm noktalarını anlattı. Tahir Topal, ticarette başarının sırrını ve gençlere tavsiyelerini de paylaştı.
“TİCARET HAYATINDAKİ İLK OKULUM, BABAMIN VADİLİ’DEKİ BAKKAL DÜKKANI… BABAM BENİM İÇİN ROL MODELİYDİ”
Ticaret hayatının aslında başlangıç olarak, idolü ve rol modeli olarak tanımladığı babasının Vadili’deki bakkal dükkanı olduğunu söyleyen Tahir Topal, çocukluğundaki o günleri şöyle aktardı:
“Babam Hasan Topal, 1958’de kerpiç bir binada köyde bir bakkal açmıştı. Babam 1972’de o kerpiç dükkanı yıkıp beton, daha modern, kocaman bir vitrin camı olan bir bina yaptı ve işlerini büyüterek sürdürdü. Biz çocukları olarak tüm bu süreçleri yaşadık, gördük. Her küçük işletmede olduğu gibi biz de çocuklar olarak bakkalda çalışıyorduk, babamıza yardımcı oluyorduk. Babamın bakkal dükkanında yaptıkları, işini büyütmesi, bize de ilerideki ticari hayatımızda ilham verdi. İnsanlar mutlaka birilerini örnek alır hayatında. Bizim için de babamız bir idoldü, bir rol modeliydi.”
1974 öncesi bakkal dükkanında Rumlarla da bir ticari ilişki bulunduğunu kaydeden Tahir Topal, “kuruşu, şilini, ticaretin nasıl döndüğünü, nasıl yapıldığını” bizzat orada yaşayarak öğrendiklerini belirtti.
“EKMEĞİN ONDA DOKUZU TİCARETTEDİR”
Tahir Topal, aradan geçen yıllara rağmen, babasının bazı tavsiyelerini hâlâ dün gibi hatırlıyor.
“Babamın bize daimi bir tavsiyesi vardı; ‘oğlum, ekmeğin onda dokuzu ticarettedir’ derdi. 1972 sonrasında babam bakkalın adını değiştirerek ‘süpermarket’ tabelasını astı. O zaman ‘süpermarket’ pek alışılmış bir ifade değildi. Lefkoşa’da bile pek ‘süpermarket’ yoktu. Babam 1950’li yıllarda birkaç yıl İngiltere’de de çalıştığı için, sanırım oradan gelen bir vizyondu bu. Onun bize bu süreçte verdiği vizyonu, yıllar geçtikçe daha iyi anladık. 1974 sonrasında askerlerle ticaret başladı, bavul ticareti vardı. Babam bize gece saat 10’lara kadar paketleme yaptırırdı.”
1980’de askere gittiğini ve 1982’de eve döndüğünü söyleyen Tahir Topal, askerden döndükten sonra babasının marketinde çalışmak istediğini ancak babasının kabul etmediğini ve “Olmaz, git Lefkoşa’da çalış” tavsiyesinde bulunduğunu ifade etti. Tahir Topal, o zaman babasının yanında çalışmasına izin vermemesini yadırgadığını, ancak yıllar geçince bunu neden yaptığını anladığını belirtti:
“Niye? Çünkü gidip başka bir yerde çalışmanın, saatinde işe kalkıp gitmenin disiplinini almamızı istedi. Oysa markette kalsaydım çok daha rahat olacaktım.”
“HER GÜN SABAH 05.30’DA KÖY OTOBÜSÜNE BİNİP LEFKOŞA’YA GELİYORDUM”
Babasının tavsiyesini dinleyip Lefkoşa’da iş bulan Tahir Topal’ı yorucu bir tempo bekliyordu. Ancak bu ilk iş yeri, onun tekstil sektörüne de ilk adımı atmasını sağlayacaktı.
“1982’de Lefkoşa’da bir tekstil fabrikasında işe başladım, askerden sonra… Aynı yıl eşim Emine Hanım’la da nişanlanmıştım. Her gün sabah 05.30’da Vadili’den otobüse binerdim, saat 07.00’de de fabrika açılırdı. Bu böyle 4 yıl kadar devam etti. Sonra evlendim ve eşimle Lefkoşa’da yaşamaya başladık.
Tekstil fabrikasındaki işim yaklaşık 6 yıl sürdü, 1988’e kadar. Fabrikada ilk önce kumaş satın alımında çalıştım, biçki makinelerinden çıkan kumaşları toplardım, biçki öğrendim, fermuar alımı yaptım, kumaşı öğrendim, kumaş cinslerini öğrendim. Fabrikada son dönemde pazarlama bölümüne çalışıyordum. Arabayla gezip mağazalara toptan mal veriyordum. Bu dönemde piyasaya ilişkin de bilgim oluştu. Piyasadakiler de beni tanımış oldu.
“İKİNCİ OKUL TEKSTİL FABRİKASI”
O zaman benim çalışmaya başladığım fabrika da tekstil konusunda popüler bir fabrikaydı. Orada çok büyük tecrübeler edindim, çok şey öğrendim. İnsan ilişkilerini, ürünleri tanımayı, pazarlamayı hep orada öğrendim. Benim için babamın bakkal dükkanından sonra ikinci bir okul oldu.”
KENDİ İŞİNİ KURMASI VE “SERENA BUTİK” YILLARI
1988’de, fabrikada yaklaşık 6 yıl çalıştıktan sonra kendi işini kurmaya karar veren Tahir Topal, kumaşları kendi alıp, fasona vermeye, artık kendi ürününü kendi yapmaya başladığını anlattı. Tahir Topal, o günleri de “Yaptığım ürünlerin maliyetini, satacağım fiyatı, pazarlama yaptığım aracın benzinini hesap ederek çalışıyorduk. Bazen eksilerde, bazen artılarda olduk ama eksiler beni hiç caydırmadı, hep pozitif düşündüm, hep cesaretli oldum. Çalışırken de hep güzel insanlarla çalıştım, bunun da avantajı büyük oldu” sözleriyle özetledi.
“DEĞİŞİMİ GÖREMEZSENİZ TRENİ KAÇIRIRSINIZ”
Arabayla pazarlama işini 1988’den 1991’e kadar sürdüren Tahir Topal için iş yaşamındaki dönüm noktalarından biri de 1991’de mağaza açma kararıydı.
“Üç yıl fason malları alıp sattım, Lefkoşa’da, Girne’de Güzelyurt’ta ve Mağusa’daki mağazalara… Bir baktım ki 1990 yıllarında insanların tercihleri değişmeye başladı. Yerli ürünlere talepler azalmaya, Türkiye’den getirilen ürünlere talepler artmaya başladı. Bu değişim süreci de benim için bir dönüm noktası oldu. İnsanlar bir iş yaparken piyasayı iyi takip edip değişimi gözlemlemeli ve ona ayak uydurmalı. Biz fason işinden de para kazanıyorduk ama değişimi gördük. Değişimi göremezseniz ve buna ayak uydurmazsanız, zaman sizi yıpratır ve treni kaçırmış olursunuz.
Ben bir mağaza açmaya karar verdim. Ve o zaman ev hanımı olan eşime dedim ki, ‘Ben pazarlamaya devam edeceğim ama sana da mağaza açacağım.’ Kararlıydım. Hem Türkiye’den getirdiğim ürünler hem de pazarladığım ürünleri mağazada satmaktı niyetim. Eşim mağazada duracak, ben de arabayla pazarlamaya devam edecektim. Nitekim de bu planı hayat geçirdik.
1991’de Metropol yolu tarafında ‘Serena’ butiği açtık. Hiç unutmam ilk seferde iki valiz ürünle döndüm Türkiye’den, o dönemin parasıyla 8 bin lira bir sermaye. Mağazaya koyduk ürünleri, baktık iyi bir talep oluşmaya başladı. Eşim ilk başta tereddütlüydü alışık olmadığı için ama zamanla uyum sağladı ve başarılı oldu.”
“PARAYI TUTAR İŞLETMEZSENİZ, BİTER”
İlk açılan Serena Butik’in bir süre sonra yetersiz kalması üzerine Metropol yolu üzerinde daha büyük bir mağazaya geçtiklerini söyleyen Tahir Topal, “Bir yerden para kazanıyorsanız işi de büyütmeniz, geliştirmeniz gerekir. Parayı kazandığınızda işletmezseniz bir işe yaramaz. Para, bir yerde tutar işletmezseniz biten bir şeydir” düşüncesinde.
Tahir Topal, ikinci mağazayı Mağusa’ya açma kararını ve sonra yaşadıklarını da şöyle aktarıyor:
“1995’te de Mağusa’ya mağaza açmaya karar verdim. Eşim Lefkoşa’da dururdu, ben de her gün Mağusa’ya gitmeye başladım. Mağusa’da da mağaza açınca hacmimiz büyüdü ve daha uygun fiyata ürün alma şansımız da doğdu. Arabayla dağıtım işine de bir müddet devam ettim. Eski müşterileri de bir anda yüzüstü bırakmak istemedim. Bazen Mağusa’da mağazayı kapatır, gece 11’e kadar mal dağıtırdım. Vefa bağım olan insanları da kaybetmek istemedim.
Mağusa’da işleri oturttuktan sonra 1999’da Girne’ye şube açmayı kararlaştırdık… Bu arada 1996’da LC Waikiki markasıyla tanıştık ve ürünlerini mağazamızda satmaya başladık. Girne mağazasını açarken LC Waikiki’den daha fazla ürün almayı da hedefliyorduk.
Bu süreçte işler büyümeye devam etti. Lefkoşa’daki mağazaları büyüttük, Mağusa’ya 2003 yılında kapılan açılması ve Annan Planı sürecinde 1000 metrekarelik bir ‘department store’ açmayı kafamıza koyduk. Türkiye’de de Boyner ve YKM gibi benzer modellerin tercih edilmeye başladığı yıllardı. 2006’da hayalimdeki bu planı hayata geçirdik. Türkiye’den De Facto, LC Waikiki, Avva, Adil Işık gibi birçok markayı orada topladık. Herkes, ben bu mağazayı yaparken ‘çok büyük metrekare, bu adam batacak’ dedi. Yine orada da risk aldık ama başarılı olduk. Orası bize ayrı bir vizyon kattı.”
“BİZ BİR ANDA BÜYÜMEDİK, ADIMLARI YAVAŞ YAVAŞ ATTIK AMA ADIM ATMAMIZ GEREKTİĞİNDE DE ERTELEMEDİK”
İş hayatında basamakları teker teker çıktığını vurgulayan Tahir Topal, bununla birlikte, başarı için doğru zamanda doğru hamlenin de atılması gerektiğinin altını çiziyor. Tahir Topal’a göre değişimi göremeyen ve ayak uyduramayanın başarı şansı yok.
“Biz bir anda büyümedik, adımları yavaş yavaş attık ama zamanı geldiğinde de adım atmayı ertelemedik. Adım atman gerektiğinde bunu ertelememek gerekir. Ertelediğin gün kaybedersin. Kendinden eminsen pek birine de sormayacaksın, seni yavaşlatabilir veya vazgeçirebilir. Yaptığın işi en iyi sen bilirsin… Ben açıkçası kararlı ve emin olduğum konularda kimseye kulak asmadım. Yaptığımız iş, yaptığımız hacim, hep bizi bir tık daha ileriye itti.”
“İŞ SAHİPLERİ VE YÖNETİCİLER MÜTEVAZI OLMALI”
Yöneticilerin, iş sahiplerinin mütevazı olması gerektiğinin altını çizen Tahir Topal, çocukla çocuk, büyükle büyük olunması gerektiğini, makam ve paranın insanı değiştirmemesi gerektiğini, insanın özünü unutmaması gerektiğini söylüyor.
“TİCARETTE BAŞARININ SIRRI: EN ALTTAN BAŞLAMAK VE ZAMANI GELDİĞİNDE RİSK ALMAK”
Peki ticaret hayatına “sıfırdan”, en alt basamaktan başlayan Tahir Topal için ticarette başarının sırrı ne? Tahir Topal, bu soruya şöyle yanıt veriyor:
“Ticarette risk almak lazımdır. Eğer yapacağınız hamleye güveniyorsanız, inanıyorsanız, risk alacaksınız. Ticaret yapmak istiyorsanız risk mutlaka alacaksınız. Elbette gözü kapalı bir risk değil bahsettiğim. Ama belli bir kararınız varsa ve bir fırsat görüyorsanız, alacağınız kararı da ertelememeniz lazım.
“GENÇLER SABIRLI OLSUN, İŞ HAYATI UZUN BİR MARATONDUR”
Bir de şu var. İnsanlar en alttan başlamalı. Üsttekilerle ilişki nasıl kurulur öğrenmeli. Ben hep şunu söylerim, ‘hayatında emir almayan bir insanın kişiliği tam olmaz.’ İnsanların hayatlarının bir döneminde amirleri olması lazım, onlardan emir almayı öğrenmeleri, disiplinli bir çalışma hayatına alışmaları, çok rahat olmamaları lazım. Ben iş hayatına başladığımda günde 10 kişi bana emir verirdi. Sonra bu emirler rica gibi olmaya başladı. Ya bu iş yerinde çalışacaktım, dayanacaktım, ya da çıkıp gidecektim. Özellikle gençler ilk zamanlarda zorlukla karşılaşınca ‘ben işlemem bu iş yerinde’ deyip kaçmamaları lazım. Çalışacağınız iş yerleri de önemli elbette. Bence şu veya bu şekilde insanlar kurumsal iş yerlerinde, tecrübe kazanacakları iş yerlerinde ilk başta maaşa da çok takılmadan çalışmaya başlasınlar. Bunu gerçekten tavsiye ederim. Çünkü bu bir süreçtir. Gençler biraz sabırlı olsun çünkü hiçbir şey bir günde iki günde olmaz.
“60’A GELDİM, HÂLÂ BU MARATONU KOŞUYORUM”
İş hayatı çok uzun bir maratondur. Ben bugün 60 yaşına geldim, hâlâ bu maratonu koşuyorum. Belki ilk yıllardaki gibi hızlı koşmuyorum ama koşmayı da bırakmadım. Ticarette başarılı olmak için takip ve analiz çok önemlidir. Saha olmanız lazım. Benim de masam var ama hâlâ masama oturmadım daha.”
“GENÇLER İŞ YAŞAMINA ERKEN BAŞLASIN”
“Gençler üniversite yıllarında, hatta lise yıllarında yaz tatillerinde muhakkak bir işte çalışarak, staj yaparak iş hayatını tanımaya, öğrenmeye çalışsınlar” tavsiyesinde bulunan Tahir Topal, çalışma hayatına erken atılmanın gençlere gerek üniversite hayatında gerek sonrasında çok büyük katkı sağlayacağına inanıyor. “Tamam gene 15 gün tatil yapsınlar ama gelip çalışsınlar. Üç ay tatil yapmalarına gerek yok” ifadelerini kullanan Tahir Topal, bunun devlet tarafından da okullar tarafından da teşvik edilmesi gerektiğini, örneğin öğretmenlerin öğrencilere “nerede tatil yaptın?” yerine “nerede çalıştın” sorusunu sormasının iyi olabileceğini belirtti.
“MESLEK OKULLARIYLA İLGİLİ ALGIYI DEĞİŞTİRMELİYİZ”
Meslek okullarının önemine de değinen Tahir Topal, meslek okullarıyla ilgili bakış açısının da değişmesi gerektiğini vurguluyor.
“Maalesef ülkede meslek okullarıyla ilgili çok kötü bir algı var; meslek okuluna giden çocuğun tembel çocuk olduğu yönünde… Bu algı çok kötü bir algıdır ve maalesef psikolojik olarak çocukları etkiliyor. Bu algıları yıkmamız gerekir. Mesela Türkiye’de meslek liselerinde okuyan çocuklara burs veriyorlar belli alanlarda. Bu örnek alınabilir.
Herkes devlet memuru olmak için uğraşmamalı. Aynı durumu ben de yaşadım. Birçok insan devlette işe giriyordu ve benim gidip fabrikada çalışmam yadırgandı. Hatta 1980’lerde kayınpederim bir ara tapuda işe girmem için sınava girmemi istedi. Sağ olsun Ercantan’ın babası Hüseyin amca vazgeçirdi beni, ‘deli olma, napacan dairelerde? Senin bu sektörde geleceğin parlak’ diyerek. Benim dönüm noktalarımdan biri oldu.
Ben fabrikada o günlerde 26 lira alırken, tapudaki adam 39 lira alırdı, çok iyi hatırlarım. Sonra pazarlama bölümüne geçtiğimde prim almaya başladım, benim maaşım kamuyu geçti. Pazarlama bölümünde fabrikadan ayrılırken ben, memur 50 lira alıyorken benim gelirim 80 liraya çıkmıştı.”