Türkiye’deki üniversite eğitimlerini yarıda bırakarak Erenköy’e çıkan ve aralarında İngiltere’den de gelenlerin de yer aldığı yaklaşık 500 kişi ve Erenköy halkı, Erenköy’de eldeki kıt imkanlarla Rum ve Yunan ordusuna karşı destansı bir direniş sergiledi.
Bu direniş sayesinde , Anadolu’dan Kıbrıslı Türklere silah taşınmasında önemli rol oynayan, Türklerin yaşadığı Erenköy’de Rum işgali önlendi, Türk varlığı korundu ve verilen mücadele tarihe “Şanlı Erenköy Direnişi” olarak geçti.
Bu destansı direnişin kahramanlarından biri de Erenköy gazisi Eşber Serakıncı… Serakıncı, Mağusa Boğazı’ndaki evinde, Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtladı, 57 yıl önce, zor şartlar altında, kendilerinden çok daha kalabalık ve donanımlı Rum ve Yunan ordusuna karşı verilen mücadeleyi anlattı.
Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi olan Eşber Serakıncı, mezun olmasına iki ay kala eğitimini yarıda bırakarak vatan savunmasına katıldı.
Manga komutanı olarak bölgedeki 5 Türk köylünde de avcı grubu olarak görev yaptı. Üniversite öğrencileri ve gönüllülerden oluşan 45 kişi ile Mali Tepesi’nin savunmasında yer aldı.
Serakıncı’ya göre, Mali Tepesi’ndeki görev, adeta ölüme ve şehadete yolculuktu. Çünkü bu tepede 45 kişi ile yaklaşık bin kişilik Yunan ordusuna karşı direnmişlerdi. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) ilk Bayraktarı Albay Ali Rıza Vuruşkan bu görevi ona, “Evladım dayanabildiğiniz kadar dayanın, bana zaman kazandırın” diyerek vermişti.
Serakıncı ve emrindekiler Mali Tepesi’nde demode silahlarla sayıları bini bulan modern donanımlı ve profesyonel Yunan askerlerine direnerek 3 şehit 5-6 da yaralı verdiler..
Bu direnişte “domdom” kurşunu ile karnından vurularak ağır yaralanan Serakıncı’nın iç organlarının çoğu tahrip oldu. Serakıncı, bugün hala daha, o yaralanmadan kaynaklı sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor.
BirleşmişMilletler (BM) helikopteri ile Lefkoşa’daki BM Barış Gücü Kampı’na sevk edilen ve ölecek gözüyle bakılan Serakıncı, 8 saat süren ameliyat sonunda hayata tutundu ve ardından kendi ısrarıyla sevkedildiği Lefkoşa Türk hastanesinde 9 ay tedavi gördükten sonra taburcu oldu.
18 YAŞINDA TMT’DE…
Kendi neslini “En cefa çeken nesil” olarak tanımlayan Serakıncı, 18 yaşında TMT’ye girdiğini, ondan önce de lise yıllarında Namıık Kemal Lisesi’nde gerçekleştirilen yürüyüşlerin bayraktarlığını yapanlardan olduğunu ifade etti.
ÜNİVERSİTE YILLARI VE ERENKÖY’E GİDİŞ…
Serakıncı, Ankara’da eğitimine devam ederken, Kıbrıs’ta Rumların Türklere yönelik saldırıları ve çatışmalar başladı.
Türkiye’deki Kıbrıslı öğrenciler gün be gün, adadan gelen haberleri takip ediyor, memleketlerindeki mücadeleye nasıl destek olabileceklerini tartışıyor ve bu konuyu Türkiye’nin gündemine taşımaya çalışıyorlardı.
Kıbrıs’taki olaylar üzerine, İstanbul’daki Kıbrıslı Türk öğrencilerin “ateşi yakarak” İstanbul’da miting yapmaya başladıklarını kaydeden Serakıncı, “Biz de Ankara’da yürüyüş ve miting yapmaya başladık. Ondan sonra Türkiye’deki Türk Talebe Cemiyeti ile diyaloga geçtik. Sağ olsunlar bize çok büyük destek verdiler. Büyük kalabalıklar halinde Kızılay’da ve başka yerlerde yürüyüşler yaptık. Lise yıllarında Namık Kemal Lisesi’nde olduğu gibi “Kıbrıs bizimdir”, “ Kıbrıs Yunan olamaz.”, Kıbrıs Türk’tür Türk kalacak” sloganları attık” dedi.
İSMET İNÖNÜ İLE GÖRÜŞME
Kıbrıs’taki durumu akratmak için İstanbul’dan giden bir grupla bir araya gelerek dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ile görüşmesi için içlerinden bir heyet seçtiklerini anlatan Serakıncı, Başbakan İnönü’nün öğrencilerin Kıbrıs’a gönderilme isteklerine olumsuz yanıt verdiğini ifade etti.
İnönü’nün kendilerine, “Siz derslerinize bakın . Biz işleri yakından takip ediyoruz, gerekeni yaparız” yanıtını verdiğini söyleyen Serakıncı, öğrenci grubunun İsmet İnönü ile bir görüşme daha gerçekleştirerek taleplerinde ısrar ettiklerini söyledi.
Üniversitede bir hocanın kendisini, dersten sonra odasına çağırdığını belirten Serakıncı, “Sonradan öğrendiğim Harp Dairesi’nde görevi olan hocam Prof. Dr. Adnan Erzi bana “Hazır olun Kıbrıs’a gideceksiniz dedi. Mehmet Ertuğruloğlu (Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Türkiye Büyükelçisi ve Kıbrıs Kültür Derneği Başkanı) ‘listeleri bize verin dedi, Ertuğruloğlu’na listeler verildi” dedi.
İLK KAFİLE TAKAYLA…
Listelerin verilmesinin ardından adaya gidecek olan ilk kafile Ankara yakınlarındaki Zir kampına 1 ay sürecek askerlik eğitimi için gönderildi.
İlk grup Zir kampındaki bir aylık eğitimin ardından Erenköy’e taka (balıkçı teknesi) ile çıktı.
Eşber Serakıncı, mezuniyetine 1,5 ay gibi çok kısa bir süre kaldığı için “mezun olup öyle döneyim” düşüncesindeydi. Kendisini tekrar odasına çağıran Erzi Hoca, Serakıncı’nın erteleme düşüncesine kızarak, “Mezuniyet sonraki iş, evvela vatan” deyince Serakıncı, erteleme fikrinden vazgeçti ve ikinci kafileye dahil oldu.
Eşber Serakıncı’nın da yer aldığı 63 kişilik ikinci kafile aynı kampta yine bir ay eğitim gördükten sonra Anamur’a gönderildi. Buradaki 3 günlük eğitimin ardından yaklaşık 7-10 Nisan 1964 tarihinde hücumbotlarla 45 dakikada Erenköy açıklarına varıldı. Kafilede Boğaz’da sancaktarlık yapan, kendilerine Zir kampında eğitim veren “Fırtına” kod adlı Lütfi Eren de yer alıyordu. (Lütfi Eren daha sonra Boğaz’da Sancaktar olacaktır.) Erenköy açıklarından 5’ er 10’ ar gruplar halinde karaya çıktıklarında Erenköy’e geldiklerini anladılar.
ERENKÖY GÜNLERİ…
Erenköy’e çıkışın ilk gecesini camide geçirdiler. Serakıncı’nın manga komutanı olduğu grup “Fırtına” komutan tarafından, Türklerin yaşadığı 5 köyden biri olan Alevkaya köyünün savunmasında görevlendirildi.
Serakıncı’nın grubu avcı grubu olduğu için bölgedeki 5 köyde de (Erenköy-Alevkaya-Bozdağ-Selçuklu-Mansura) görev yapan tek grup oldu….
KOMUTAN DEĞİŞİKLİĞİ
Serakıncı ve Zir kampında eğitim alan mücahitler, Zir kampında kendilerine öğretilenlerle Erenköy’de gördüklerinin bağdaşmadığını, görür ve rahatız olur. Serakıncı, örneğin mevzilerin tepelerin en üstünde düşmanın göreceği şekilde kazıldığını, düşman askerlerinin kendilerini “tas gibi” gördüğünü oysa kendilerinin bir tane bile düşman mevzisi görmediklerini anlatıyor.
Serakıncı’ya göre, bu ve bunun gibi sebeplerin yanı sıra, Türkiye’nin oradaki idari zaafiyetleri de değerlendirmesi sonucu , Erenköy’deki komutan (yarbay) değiştirilir. Yarbay’ın gidişinden sonra emir komutayı bir süreliğine Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı görevlerinde bulunan Hakkı Atun’un ağabeyi Ali Fikret Atun devralır. Daha sonra da Ağustos başında Rıza Vuruşkan Erenköy’e gelerek emir komutayı ele alır. Vuruşkan’ın gelişi Erenköy mücahitleri için büyük bir moral olacaktır.
“BİR EKMEĞİ 10 KİŞİNİN PAYLAŞTIĞI ZOR GÜNLER”
Erenköy’deki zorluk, sadece Rum ve Yunan ordusuna karşı sayı ve silah bakımından eksik olunması değildir.
Eşber Serakıncı, Erenköy’de açlık ve susuzlukla da mücadele ettiklerini belirterek, bir ekmeğin günlük öğün olarak 10 kişiye taksim edildiğini, Alevkaya’ya bir gün eşek sırtında gelen patates yahnisini gördüklerinde neredeyse bayram yaptıklarını ve o açlıkta bayıla bayıla yediklerini aktarıyor.
Su ihtiyacını ise çok az akan bir pınarcığın önüne bent yaparak biriken sudan karşıladıklarını söyleyen Serakıncı, “Ama o durgun su bir tür kurt üretirdi. Başka çare yoktu. Elimizle suyu bulandırır içerdik suyu, kurdu görmemek için” dedi.
SÜLEYMAN ULUÇAMGİL BUBİ TUZAĞI İLE ŞEHİT OLUR
İşte böyle bir açlık döneminde sahile inen Süleyman Uluçamgil, Bozdağ’daki birliğine dönerken Rum otobüsünden atılmış fiyonklu bir paket bulur.
Paketin açılıp açılmaması konusunda mücahitler arasında görüş farklılıkları çıkar. Zira aldıkları eğitimde bu gibi bubi tuzakları olabileceğini de öğrenmişlerdir.
Şair Süleyman Uluçamgil, paketi içinde yiyecek olabilir düşüncesiyle paketi açma eğilimindedir ve açtığı sırada bubi tuzağı olan paket infilak eder. Uluçamgil şehit olur, yanındaki Hüseyin Celal (eski Sağlık Bakanı) ve birkaç kişi yaralanır.
Serakıncı’nın grubuna, köyden gönüllüleri de alarak 5 Türk köyü ortasında bulunan ve tehdit oluşturan Mosfileri köyüne taarruz emri verilir. Bu taarruz sırasında da Serakıncı’nın komutasındaki mangada gönüllü olarak bulunan Mustafa Akdeniz şehit olur. Barış Gücü’nün araya girmesiyle taarruz sonlandırılır.
5 AĞUSTOS’TA TÜRK MEVZİLERİNE HAVAN SALDIRISI
5 Ağustos tarihinde akşamüstü alışılmadık bir şekilde ansızın düşman mevzilerinden 3 havan mermisi atılır. BM Barış Gücü Erenköy Bölge Sorumlusu olan ve aynı zamanda Türklere yardım eden İsveçli subay Lars Willy Lindh, Albay Rıza Vuruşkan’a “ Dikkat edin bugünlerde büyük bir yığınak var size taarruz edecekler. 7 Ağustos’ta saat 15.00’te Mali Tepesi’nde Rumlar bir tabur askerle taarruza geçecekler, bir tabur da yedekte var ” bilgisini verir.
Eşber Serakıncı da bu tarihten yaklaşık bir ay kadar önce Bozdağ’daki savunma sırasında karşı taraftan yapılan atışlarda bir değişiklik olduğunu sezinler. Sezgileri doğru çıkar. Mevzilerdeki Rum askerleri geri çekilerek yerlerine donanımlı profesyonel Yunan askerleri yerleştirilmiştir.
45 KİŞİ, BİN KİŞİLİK ORDUYA DİRENİR
7 Ağustos’ta yapılacağı istihbaratı alınan saldırıya karşı, ön cephede ilk direniş görevi, Eşber Serakıncı’nın komutanlığını yaptığı gruba verilir. Görev, Mansura köyünün üst kısmında yer alan Mali Tepesi’ni savunmak ve mümkün olduğu kadar direnmektir. Serakıncı savunma görevini mangadaki 10 kişi, 10 kadar köylü ve Erenköy’e kısa süre önce çıkmış daha silah dahi atmamış 25 kişi olmak üzere 45 mevcutla gerçekleştirecektir.
“EVLADIM, NE KADAR DAYANABİLİRSEN”
Albay Rıza Vuruşkan, Serakıncı’ya görevle ilgili olarak, 7 Ağustos sabahı “Evladım Allah yardımcın olsun. Karşında bir tabur Yunan askeri var, bir tabur da yedekte var. Saat 3’te taarruza geçecekler. Elimde kuvvet yok sana takviye vereyim. Senden istediğim ne kadar dayanabilirsen… Bana zaman kazandır” diyerek Serakıncı’dan mümkün olduğu kadar direnmelerini ister.
“Serakıncı Vuruşkan’a “Komutanım elimizden geldiği kadar sonuna kadar dayanacağız” cevabını verir.
İsveçli Lindh’in istihbaratı doğru çıkar ve 7 Ağustos günü saat 15.00’te Mali Tepesi’ne Yunan askerinin taarruzu başlar.
“ŞAHİN BEY GİBİ SONUNA KADAR DİRENİP ŞEHİT OLACAĞIZ”
45 kişinin, yaklaşık bin kişilik orduyla savaşmasıyla ilgili hislerini anlatan Serakıncı, “Doğrusu biraz moralim bozuldu. O güne kadar girdiğim çatışmalarda zerre kadar tınmadım. Hem karşıdaki güç, hem de bizim sahip olduğumuz imkansızlıklar nedeniyle güç dengesi çok aleyhimizeydi. Fransızlar geçmesin diyerek köprüyü tutup şehit olan Gaziantep savunmasının simgesi Şahin Bey aklıma geldi. Dedim ki Eşber geri çekilme olmaz. Biz burada sonuna kadar dayanıp şehit olacağız. Sen 1. Dünya Savaşı’ndan kalma piyade tüfeğiylesin onların en hafif silahı yarı otomatik…”ifadelerini kullandı.
Mevzileri gezerek yeni gelenlere moral veren Serakıncı karşıdaki Yunan askerinin sayısını moralleri bozulmasın diye yanındakilere söylemez.
Taaruz başladıktan sonra karşıdan atılan havan mermisiyle orada 3 Mücahit, şehit olur, 5 kişi de yaralanır.
Serakıncı 70-80 metre mesafedeki Yunan saldırısını “Biz o güne kadar böyle ağır bir taarruzla karşılaşmadık. Otomatik silahların yaylım ateşi yerdeki çalıları bile biçerdi.” diye nitelendiriyor.
YARALANMA ANI
Serakıncı bir arkadaşı ile birlikte önde kaybedilen mevzileri kazanmak üzere taarruza geçtiği sırada yandan açılan bir ateş sonucunda domdom kurşunu ile ağır yaralanır. Karnından giren kurşun, böbrek, ince ve kalın bağırsaklar ve ayağında tahribata yol açar.
Birkaç kez ayağa kalkar ancak yarası ağırdır,kan kaybı vardır ve duramaz, tekrar düşer. Geride kalan mevzilerdeki 7 arkadaşına kendisini bir şinyanın altına saklayarak geri çekilmelerini, tepeyi tahliye etmelerini ister. Amacı gece karanlık çökünce Erenköy’e dönebilmektir. Tepeyi ancak bir saat kadar savunabilmişlerdir.
Yunan askeri şinyanın 3 metre yanına kadar gelir ancak Eşber Serakıncı’yı fark etmez. Şinyanın altında yatarken, su içmek ister, ancak eliyle matarayı çıkarıp içecek gücü bile yoktur.
Kendisini şinyaya saklayan arkadaşları Barış Gücü’ne giderek durumu bildirir ve Serakıncı’nın alınmasını talep eder.
Barış Gücü kendisini saklayanla birlikte (Böğürtlen Zorlu) tepeye gelir ancak Serakıncı’yı bulamaz. Tam geri dönmek üzereyken Barış Gücü’nün telsiz konuşmasını duyan Serakıncı, yattığı yerden şinyanın dallarını sallayarak ve “buradayım” diye bağırarak kendisinin görülmesini sağlar.
Barış Gücü ilk yardımı yaptıktan sonra Serakıncı’yı sedyeyle bir araca alır. Durumunun ağır olduğu fark edilince helikoptere alınarak Lefkoşa’daki BM kampındaki hastaneye götürülür. Aynı BM helikopterinde Erenköy’de yaralanan Taşkent Atasayan /eski bakan) da vardır.
Serakıncı, yaralanma anını ve sonrasını “Ölüm hiç aklıma gelmedi. Çok enteresan. Hava kararınca yuvarlanarak sürünerek aşağıya inmeyi beklerdim.” diye anlattı.
Türk uçakları 7 Temmuz’da Erenköy üzerinde bir keşif yapar 8 Ağustos’taki bombardımanla Erenköy’deki Rum Yunan saldırıları ve çatışmalar sona erer.
“SON İSTEĞİ KİRAZ VE KOLA”
BM kampındaki hastanede röntgeni çekilen ve çok ağır yaralı olan Serakıncı’ya “ya yaşar ya yaşamaz” gözüyle bakılır.
Serakıncı’ya sağ çıkıp çıkmayacağı belli değil düşüncesiyle doktor “Seni ameliyat edeceğiz, bir arzun var mı? Birine bir mesajın var mı?” diye sorar.
Serakıncı da “Demek ki ben ölüyorum son arzumu sorarlar” düşüncesiyle “Bir tabak kiraz getirin yiyeyim, ondan sonra öleyim” der. Doktor “Hiç bir şey yiyemezsin” deyince Serakıncı bu kez “O zaman kola getirin bana içeyim defteri kapatayım” der.
Doktor “Seni ameliyat edeceğiz bir şey yiyip içemezsin sana sorduğumuz; bir sevgilin, nişanlın, annen baban var mı onlara bir mesaj ileteceksen bize söyle not alalım notunu onlara ulaştıracağız” der. Anne ve babası perişan olacak düşüncesiyle Serakıncı “Ben öleyim, öldükten sonra duysunlar, hiçbir mesajım yok” cevabını verir.
AMELİYAT 8 SAAT SÜRER.. 9 AY HASTANEDE KALIR…
Eşber Serakıncı’nın ameliyatı 8 saat sürer. Barış Gücü kampındaki doktorların ısrarına rağmen çarpışmalar başladığında Barış Gücü kendisini Rum isteyince teslim edebilir düşüncesiyle kamptan ayrılarak Lefkoşa Türk Hastanesi’ne yatar.
Eşber Serakıncı 9 ay hastanede kaldıktan sonra normal hayatına döner. Bu sürede 2-3 ameliyat daha geçirir. Hastaneden çıkar çıkmaz da Ali Fikret Atun’un komutasındaki “Cenk” grubuna asker olur. Üniversiteyi bitirmesine birkaç ay kala Erenköy’e çıkan Serakıncı, ancak 1966 yılı sonunda diğer Erenköy mücahitleriyle birlikte 1966n sonunda Ankara’ya dönerek mezun olur.
1974 Barış Harekatı’nda da aktif olarak görev yapan Eşber Serakıncı, 1974 sonrası dönemde de bürokrat, milletvekili ve bakan olarak görevlerde de bulundu.
1981-1998 yılları arasında Cumhuriyet Meclisi’nde görev yapan Serakıncı, KKTC’nin kuruluşuna milletvekili olarak tanıklık etti. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri ve İskan Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı da yaptı.
“BÜTÜN ARKADAŞLARIM VATAN SEVGİSİYLE ERENKÖY’E KOŞTULAR”
Erenköy gazisis Eşber Serakıncı, tahsilini yarıda bırakanların, Londra’dan mücadeleye katılanların, vatan sevgisi ve ve vatanlarına yardım için Erenköy’e çıktıklarını söyledi.
Serakıncı, “Şunu söylemem lazım; bu arkadaşlar, özveri içinde vatan sevgisi içinde Kıbrıs topraklarına koştular. Kıbrıs tarihinde Erenköy bir dönüm notası olmuştur. 1963’te uçaklar uçtu ama garantör ülke olarak Türkiye’nin ilk fiili müdahalesi Erenköy’de başlamıştır. Onun kapısını açtılar.” dedi.
Serakıncı, Erenköy’de yanında şehit olanlara, çarpışmalarda şehit olanlara, TMT saflarında şehit olanlara ve Kıbrıs’ın fethinde şehit olan Osmanlı askerlerine Allah’tan rahmet; gazilere de sağlık diledi.
SON SÖZÜM: ”CUMHURİYETE SAHİP ÇIKIN”
Eşber Serakıncı, Cumhuriyet’e sahip çıkılmasını isteyerek şunları ifade etti:
“Son sözüm şudur: “O günleri yaşmayanlar, bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunun tam bilincinde olmayanlar Rum’un tam yüzünü görmeyenler veya kendilerine gösterilmeyenler bu topraklara bu cumhuriyete sahip çıksınlar. Bu cumhuriyetin bu devletin arkasında olsunlar.”
79 yaşındaki Eşber Serakıncı kendi neslinin her geçen gün azaldığına işarete ederek gelecek nesillere şöyle hitap etti:
“Bizim nesil her geçen gün azalıyor. Bu devlet onların yönetiminde olacak. Eğer bu devleti ellerinden kaçırırlar ise bu özgürlüğü yitirirlerse, (biz mücadele edebildik) Türk askeri çekilirse onlar mücadele edemeyecek ve bu toprakları terk edecekler. Onun için birlik ve beraber olma ve bu dava için mücadele etme zamanıdır. Bizim nesil hayatta olduğu sürece biz bunun önderliğini yapmaya devam edeceğiz.
Erenköy’de milli mücadelede sağcısı ve solcusu birlikte yumruk gibi vatan savunmasını gerçekleştirdiğini söyleyen Serakıncı, “Şimdi o günleri tekrar yaşamamız lazım” dedi.
Serakıncı, “Bizim Anavatan’ın etrafında mutlaka kenetlenmemiz lazım…” diyerek sözlerini tamamladı.